KAPADOKYA
TARiHÇE
Kapadokya’nın tarihine baktığımızda, bölgenin ilk olarak Hititler döneminde aktif olduğunu görüyoruz. Tarihi İpek Yolu güzergahında bulunması nedeniyle bölge o dönem bir nevi ticaret merkezi konumunda ve bu durum M.Ö. 12’nci yüzyılda Hititler’in yıkılmasına kadar devam ediyor.
Sonrasında ise bölgeye M.Ö. 6’ncı yüzyılda Persler, M.Ö. 332 yılında Büyük İskender zamanında Kapadokya Krallığı ve daha sonrasında da M.S. 17 yılına kadar Roma İmparatorluğu hüküm sürüyor. M.S. 17 yılında son Kapadokya Kralı öldüğünde ise bölge bir Roma eyaleti oluyor.
Kapadokya bölegsi M.S. 3’üncü yüzyılda, buraya yerleşen Hristiyan halk ile birlikte bölge bir eğitim, din ve düşünce merkezi haline geliyor. Ancak M.S. 303-308 yılları arasında Roma İmparatorluğu’nun bölge halkına baskısı artıyor ve halk bu baskı, zulüm ve istiladan saklanma üzere derin vadilerde dışarıdan görünmeyecek şekilde kayalarak oyulmuş sığınak ve yerleşim yerleri yapıyor.
Yine M.S. 11’inci ve 12’nci yüzyıllarda önce bölgede Arap akınları hakim oluyor ve sonrasında bölgede Selçulular hakimiyet kuruyor. Daha sonraki dönemlerde ise, en son Osmanlı İmparatorluğu döneminde bölgede huzur hakim oluyor ve Lozan Antlaşması sonrasında 1924-1926 yılları arasında buradaki Hristiyan halk göç ediyor ve Kapadokya’yı terk ediyor.
COĞRAFYA VE İKLİM
Nevşehir ilinde kara iklimi hüküm sürer. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk geçer. Senenin 70 gününde sıcaklık 0 (sıfır) °C’nin altında ve 20 gün +30°C’nin üstünde seyreder. Senelik yağış miktarı ortalama 388-353 mm arasındadır. Kızılırmak vâdisinden uzaklaşıldıkça soğuk artar. Sıcaklık -28°Cile +40°C arasında seyreder.
Bitki örtüsü: Nevşehir ili bitki örtüsü bakımından çok zayıftır. Orman ve fundalıklar yok denecek kadar azdır. Ovalar bozkır (step) görünümündedir. Kızılırmak Vâdisinde söğüt, kavak ve selvi ağaçları ile Oylu Dağında cılız meşeliklere rastlanır. Çayır ve mer’alar % 28 ve ekili-dikili alanlar % 69’dur. Haziran başından îtibâren yeşillik kaybolur, yerini sarı bir örtüye terk eder.
KAPADOKYA'DA Kİ OLUŞUMLAR
Kapadokya’nın bu sıra dışı yapısı ve özelliği, 60 milyon yılı aşkın bir coğrafi oluşumlarda gizli. İlk zamanlarda bir iç deniz olan Kapadokya bölgesi, çevredeki Erciyes Dağı, Hasan Dağı ve Güllüdağ’ın milyonlarca yıl önce püskürttüğü lav ve küller bu bölgeyi kurutmaya başlamış ve bölgede lav ve külden oluşan taş yani tüf yapılar oluşmaya başlamış.
Bu yumuşak tüf katmanlar yine milyonlarca yıl boyunca şiddetli rüzgar, sel ve yağmur suları ile aşınması sonucu değişmeye başlamış ve erozyonla birlikte vadilere dönüşmüş. Böylece hepimizin bildiği o üzerine mantar başlık veya şapka varmış gibi görünen konik gövdeler oluşmaya başlamış. Bu doğa harikası oluşumlara da peri bacaları deniliyor.
Kapadokya, aynı zamanda tarih boyunca taş devrinden bu yana çok sayıda uygarlıklara ev sahipliği yapmış. Bölgenin bu yapısının avantajı kullanılarak çok sayıda kayalara oyulmuş yerleşim yerleri, evler, manastırlar, kiliseler, şapeller, ve yer altı şehirleri inşa edilmiş. Peri bacalarının çoğunun içerisi de bu şekilde konumlandırılmış.
Döneminde burada yaşayan halkın özellikle Roma İmparatorluğu’nun baskı, zulüm ve istilasından saklanması için dışarıdan görünmeyecek şekilde yapılmış ve binlerce insanın yaşam alanı haline gelmiş.
KAPADOKYA'DA TURİZM
Avanos, Ürgüp, Göreme, Akvadi, Uçhisar ve Ortahisar Kaleleri, El Nazar Kilisesi, Aynalı Kilise, Güvercinlik Vadisi, Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak Yeraltı Şehirleri, Ihlara Vadisi, Selime Köyü, Çavuşin, Güllüdere Vadisi, Paşabağ-Zelve Anapınar Köyü belli başlı görülmesi gereken yerlerdir. Kayalara oyulmuş geleneksel Kapadokya evleri ve güvercinlikler yörenin özgünlüğünü gösterirler. Bu evler 19. yüzyılda yamaçlara ya kayalardan ya da kesme taştan inşa edilmişlerdir. Bölgenin tek mimarı malzemesi olan taş yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan çok rahat işlenebilmekte ancak hava ile temas ettikten sonra sertleşerek çok dayanıklı bir yapı malzemesine dönüşmektedir. Kullanılan malzemenin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı yöreye has olan taş işçiliği gelişerek mimari bir gelenek halini almıştır. Gerek avlu gerekse ev kapılarının malzemesi ahşaptır. Kemerli olarak yapılmış kapıların üst kısmı stilize sarmaşık veya rozet motifleriyle süslenmiştir. Yöredeki güvercinlikler 19. yüzyılın sonları, 18. yüzyılda yapılmış küçük yapılardır. Güvercinliklerin yüzeyi yöresel sanatçılar tarafından zengin bezemeler, kitabeler ile süslenmişlerdir. Bölge şarapçılık ve üzüm yetiştiriciliği ile de ünlüdür.